Geçtiğimiz aylarda yaptıkları eleştiriler nedeniyle ifadeye çağrılan ve haklarında dava açılan TÜSİAD yönetiminden dikkat çeken açıklamalar geldi. TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, “Kalıcı fiyat istikrarını sağlamak için sadece para politikasına bel bağlayamayız, yapısal adımlar gerekli” ifadelerini kullandı.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, “Makroekonomik istikrarın en büyük belirleyicisi, enflasyonun düşük seviyelerde korunabilmesidir. En önemli, öncelikli konumuz enflasyonun kalıcı olarak düşük, tek haneli seviyelere indirilmesidir” ifadelerini kullandı
Orhan Turan ,”Geride bıraktığımız iki yılda sanayiciler hem yüksek finansman giderleri hem de talebin yavaşlama açısından enflasyonla mücadelenin maliyetlerini hissetti ve hissetmeye de devam ediyor. Hiç şüphesiz enflasyonun yüzde 75’lerden 30’lara inmiş olması önemli bir başarı. Buna karşılık önümüzde zorlu bir yol olduğunu da görüyoruz. Biliyoruz ki enflasyonla mücadelede doğru para politikası en önemli belirleyici olsa da tek belirleyici değildir. Kalıcı fiyat istikrarını sağlamak için sadece para politikasına bel bağlayamayız. Yapısal alanlarda da adımlar atmamız gerekiyor” dedi.
Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED), Sabancı Center’da 17’nci Rekabet Kongresi düzenledi. Programda konuşan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, makroekonomik istikrarın sağlanmasının kalıcı ekonomik başarı için elzem olduğunu vurguladı.
Turan, şunları söyledi:
“Küresel sistemde belirsizliğin bu kadar arttığı, geleceğin öngörülmesinin bu kadar zorlaştığı bir ortamda makroekonomik istikrar daha da önem kazanıyor. Makroekonomik istikrarın en büyük belirleyicisi, enflasyonun düşük seviyelerde korunabilmesidir. En önemli, öncelikli konumuz enflasyonun kalıcı olarak düşük, tek haneli seviyelere indirilmesi. Geride bıraktığımız iki yılda sanayiciler hem yüksek finansman giderleri hem de talebin yavaşlama açısından enflasyonla mücadelenin maliyetlerini hissetti ve hissetmeye de devam ediyor. Hiç şüphesiz enflasyonun yüzde 75’lerden 30’lara inmiş olması önemli bir başarı. Buna karşılık önümüzde zorlu bir yol olduğunu da görüyoruz. Tarımdaki don olayları, enerji fiyatları, hizmet sektöründeki fiyat baskıları gibi unsurlar, enflasyondaki düşüşü yavaşlatıyor. Mevcut görünümde enflasyonun aşağı yönlü hareketine devam edebilmesi zorlu bir süreç olacak. Biliyoruz ki enflasyonla mücadelede doğru para politikası en önemli belirleyici olsa da tek belirleyici değildir. Kalıcı fiyat istikrarını sağlamak için sadece para politikasına bel bağlayamayız. Yapısal alanlarda da adımlar atmamız gerekiyor. Bunların başında da mali disiplin geliyor. Bütçe tarafında yaz aylarından itibaren daha disiplinli bir görünüme doğru ilerlemiş olmamız tabii ki memnuniyet verici fakat hep vurguladığımız gibi para ve maliye politikalarını yapısal reformlarla desteklemeliyiz.
“Sanayide toparlama evresine girdik”
Küresel ekonomideki gelişmeler dikkate alındığında yapısal reformlar arasında sektörlerin verimliliğini yükseltmeyi hedefleyen ve kaynakların, verimliliğin daha yüksek olduğu sektörlere değerlendirilmesinin önünü açan sektörel politikalar bugün her zamankinden daha da fazla önem taşıyor. Sanayiye yakından baktığımızda en yoğun baskı döneminin geride kaldığını düşünüyoruz. Sanayide bir toparlama evresine girdik. Yatırımlarda da bir güçlenme gözlemleniyor ancak burada kritik iki nokta var. Bunlardan birincisi, toparlanmanın önemli bir kısmını savunma sanayi kaynaklı oluşu. İkinci nokta ise küresel ekonomideki eğilimler dikkat alındığında şu sıralarda ekonomimiz için olumlu seyreden dış konjonktürün değişebileceğini bilmemiz ve bu değişime hazırlıklı olmamız. Önümüzdeki dönemde baktığımızda en büyük ticaret partnerimiz olan Avrupa bölgesindeki talep artışı, ABD’nin politikalarındaki belirsizlik nedeniyle avronun dolar karşısında güç kazanmasının ihracatçımız için destekçi olması, sanayicimize biraz nefes aldıracaktır. Nitekim TÜSİAD’ın maliyet bazlı rekabet gücü endeksine göre, rekabet gücünü aşağı çeken en önemli iki unsurdan biri olan finansman maliyetlerinin düşmesi bu süreci pekiştirecektir. Yine aynı çalışmanın bulgularına göre, rakip ülkelere göre daha uzun seyreden ara malı ve enerji maliyetlerinin sağladığı avantajın, enerji fiyatlarının düşük seviyeyle devam etmesini de bekliyoruz.”
“Rekabetçiliğimizin en önemli unsurlarından birisi AB”
Konuşmasının sonunda zaman çok değişse de bazı şeylerin hep aynı kaldığını vurgulamak istediğini belirten Orhan şöyle devam etti:
“Küresel güç dengeleri ne olursa olsun, yeni teknolojiler ne kadar çok değişiklik getirirse getirsin, üretim süreçleri açısından önemli girdiler ne kadar değişirse değişsin, ülkelerin kalkınmasını ve küresel rekabet avantajlarını yüksek tutmak için yapmaları gerekenler aynı kalıyor. Birinci sırada, geçen seneki Nobel ekonomi ödüllerinin ortaya koymuş olduğu gibi kurumlar var. İkinci sırada, bu seneki Nobel ekonomi ödüllerinin gösterdiği gibi inovasyonu ve teknolojik gelişmeyi sağlayacak bir kültürel iklim ve adil rekabet ortamının tesis edilmesi gerekiyor. Tabii bütün bunları yapabilmek için de en çok da genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle bir araya gelmeye, yeteneklerimizi geliştirmeye ve geliştirip çoğaltmaya çok ihtiyacımız var. Çünkü biliyoruz ki rekabet gücümüzü koruyabilmek için çağın gerektirdiği vasıfları kazandırmayı hedefleyen bir eğitim sistemine ve nitelikli insan kaynağına çok ama çok önem vermeliyiz. Türkiye’nin rekabetçiliği deyince AB’ye değinmeden de konuşmayı bitirmek olmaz diye düşünüyoruz. Hiç şüphesiz gelecekte de rekabetçiliğimizin en önemli unsurlarından birisi, Avrupa Birliği olmaya devam edecek. Enerji talebinin hızla arttığı, iklim değişikliğiyle mücadele zorunluluğunun kendini giderek daha çok hissettirdiği, dijital teknolojilerdeki gelişmenin çok hızlandığı, yeni teknolojiler için önemli olan nadir toprak elementleri üzerindeki küresel rekabetin yoğunlaştığı bu dönemde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri daha da önem kazanıyor.
“Küresel koşullar hızla hareket etmeyi zorunlu kılıyor”
AB’nin küresel rekabet gücünü, ekonomik güvenirliğini ve vatandaş refahını artırma hedeflerini yerine getirmek için benimseyeceği stratejiler ülkemizi yakından ilgilendiriyor. Bu çerçevede Draghi raporu olarak bilinen, geçen sene yayınlanmış olan Avrupa için rekabetçilik stratejisi raporunu Türkiye’nin kendi sektörlerinin rekabetçiliğini yeniden tanımlaması açısından mutlaka dikkate almamız gerekiyor. Türkiye’nin rekabetçiliği açısından AB ile mevcut gümrük birliğinin mutlaka güncellenmesi gerektiğini uzun bir süredir katıldığımız her toplantıda dile getiriyoruz. AB-Türkiye gümrük birliğinin modernize edilmesi, Türkiye’nin olduğu kadar AB’nin de uzun vadeli çıkarlarına ve rekabetçiliğine hizmet edecek. Küresel koşullar hızla hareket etmeyi zorunlu kılıyor. Küresel ekonomideki değişim, belirsizlikler ve riskler kadar Türkiye gibi ülkeler için birçok fırsat da barındırıyor. Unutmayalım ki coğrafi konumu, güçlü altyapısı, gelişkin sektörel yapısı ve belirsizlik ve risk yönetiminde uzman, sofistike özel sektörüyle Türkiye, geleceğin küresel ekonomisinin önemli oyuncularından biri olmaya aday. Yeter ki adımları zamanında atalım.”

