ABD’deki bir araştırmaya göre sadece insan beyninde biriken mikroplastik miktarı sekiz yılda yaklaşık yüzde 50 arttı.
ABD’li bilim insanları mikroplastiklerin ve nanoplastikleri birikimini araştırmak amacıyla 30 kadavranın (ceset) beyin, karaciğer ve böbrek dokularını inceledi.
Beyindeki plastik miktarı gram doku başına yaklaşık 4 bin mikrogram olarak ölçüldü. Bu karaciğer ya da böbreğe kıyasla yaklaşık 10 kat daha fazla.
Bilim insanları, 2016’da da karaciğer, böbrek ve beyin dokularındaki mikroplastik değişimleri araştırmıştı. Buna göre sekiz yılda mikroplastik birikimi karaciğerde 433 mikrogramdan 500 mikrograma, böbrekte 404 mikrogramdan 480 mikrograma, beyinde 3345 mikrogramdan 4917 mikrograma yükseldi.
‘Nature Medicine’ adlı tıp dergisinde yayınlanan araştırma beyindeki mikroplastik miktarının sekiz yılda yaklaşık yüzde 50 arttığını ortaya koydu.
‘Bir plastik poşetteki miktara denk’
Araştırmayı değerlendiren Kalıtsal Kanserler Derneği Başkanı ve Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan, ölçülen mikroplastik miktarının beynin ön kısmında toplamda iki gram, yani ortalama bir plastik poşetteki plastik miktarına denk geldiğini söyledi.
Zararları ne?
Özdoğan, belirlenen mikroplastiklerin çaplarının 500 mikrondan 1 nanometreye kadar değiştiğini yani bu parçacıkların bir saç telinden bile daha ince olduğunu belirtti:
“Mikroplastikler, kalp damar tıkanıklıkları, inme ve kalp krizi, demans ve alzheimer, bağırsak hastalıkları, hormon bozuklukları gibi hastalıklarla ilişkili olabilir. Özellikle damar duvarlarında ve beyin dokusunda neden oldukları iltihap ve toksik stresin bu hastalıkların oluşumunu hızlandırabiliyor.
En büyük risk grubunu demans hastaları ve yaşlı bireyler oluşturuyor. Çünkü yaş ilerledikçe kan-beyin bariyeri zayıflıyor, yani beynin savunma kalkanı inceliyor. Bu da mikroplastiklerin beyne daha kolay sızmasına yol açıyor. Ayrıca bağışıklık sistemi zayıflamış bireylerde bu parçacıkların vücuttan atılması daha zor hale geliyor.
Çok önemli bir nokta daha var. Mikroplastiklerin vücudumuza verdiği zarar sadece miktarıyla değil, ne tür kimyasallar taşıdıklarıyla da ilgili. Bu parçacıkların içinde endokrin bozucular, yani hormon sistemimizi alt üst eden maddeler var. Bu durum gelecek nesillerin gelişimi ve doğurganlık kapasitesi üzerinde de etkili olabilir.
Araştırmalar gösteriyor ki sadece şişelenmiş su tüketimi, yılda ortalama 90 bin adet mikroplastik parçacık yutmamıza neden oluyor. Aynı birey musluk suyu içtiğinde bu sayı sadece 4 bin civarında. Yani plastik hayatımıza ne kadar girerse, vücudumuza da o kadar giriyor. Her geçen yıl giderek daha fazla mikroplastik yiyoruz.”
Çözüm ne?
Peki çözüm ne?
Özdoğan buna şu yanıtı verdi:
“Cam ya da paslanmaz çelik matara kullanılmalı. Plastik kaplarda yemek ısıtılmamalı, bez torba ve cam saklama kapları tercih edilmeli. Sentetik kıyafetler yerine doğal liflerin tercih edilmeli.
Bireysel çabaların önemli olduğunu fakat esas değişim politikayla başlıyor. Plastik kirliliğine karşı gerçek çözüm toplumsal bilinç ve güçlü yasalarla mümkün olabilir.”