İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, sanayi devlerinin 2024’teki zayıf performansında iç ve dış gelişmelerin belirleyici rol oynadığını vurgularken, “Artan maliyet baskılarının satış fiyatlarına yeterince yansıtılamaması, TL’deki reel değerlenme ve güçlü doların yol açtığı parite etkisi, sanayinin uluslararası rekabet gücünü zayıflatarak satış performansını düşürdü” dedi.
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) mayıs ayı olağan meclis toplantısı “İSO 500 Büyük 2024 verileri ışığında Sanayimizi; Yapısal Sorunları, Rekabetçi Özellikleri ve Değişim Açısından Değerlendirmek” ana gündemi ile dün gerçekleşti. Bahçıvan, 2024 yılı sonuçlarına bakıldığında üç temel veride tarihi olumsuz sonuçlarla karşı karşıya olunduğunu ifade etti. Bahçıvan, “Birincisi, az sonra göreceğimiz üzere İSO 500’ün üretimden net satışları üç yıldır üst üste reel olarak geriliyor. İkincisi; yıllardır dile getirdiğimiz üzere sanayicinin elde ettiği karın önemli bir kısmını finansman giderlerine ayırmak zorunda olduğu gerçeği, bu yıl çok daha ağır bir noktaya gelmiş durumda. Maalesef, ‘Sanayici kazandığı paranın yarısını finansmana ayırıyor’ sözleri bu yılki sonuçları açıklamaya yetmiyor. Çünkü son yıllarda ilk kez sanayiciler kazandıkları paranın neredeyse tamamını finansman giderlerine ayırmak zorunda kaldılar” dedi. Üçüncü olarak da 2024’te karlılık rasyolarının son 10 yıl ortalamasının çok altında kaldığını gösteren iki veriye daha dikkat çeken Bahçıvan, “İSO 500’ün faaliyet karlılığının 2014- 2023 döneminde yüzde 10,4 düzeyinde iken, 2024’te yüzde 6,2’ya gerilemiş durumda. Benzer şekilde satış karlılığının da geçtiğimiz 10 yılda ortalama yüzde 7,1 düzeyinde iken, 2024’te yüzde 2,6’ye gerilemesi de dikkatle değerlendirilmesi gereken verileri arasında” ifadelerini kullandı.
Kademeli yavaşlama etkili oldu
Yurt içinde 2024 Nisan ayından itibaren dezenflasyon politikalarının daha kapsamlı şekilde uygulanmaya başlandığını, buna bağlı olarak da iç talepte başlayan kademeli yavaşlamanın sanayi sektörünün satışlarını olumsuz etkilediğini kaydetti. Yurt dışında ise 2024 yılı genelinde ihracat pazarlarında talebin zayıf seyrettiğini hatırlatan Bahçıvan, “Bu nedenle ihracat artışı sınırlı kaldı. Ayrıca artan maliyet baskılarının satış fiyatlarına yeterince yansıtılamaması, Türk lirasındaki reel değerlenme ve güçlü doların yol açtığı parite etkisi, sanayinin uluslararası rekabet gücünü zayıflatarak satış performansını düşürdü” diye konuştu.
Söz konusu bu verilerin bile sanayinin bugün içinde bulunduğu ve yaşamakta olduğu ağır faaliyet koşullarını açıkça gösterdiğini vurgulayan Bahçıvan, şöyle devam etti: “Bundan üç yıl kadar önce ekonomiyi rasyonel politikalardan uzaklaştıran ilk kararlar alınırken, bunun sonuçlarının ‘finansal istikrardan’ uzaklaşma ve ‘yüksek enfl asyon’ olacağı uyarısını yapmıştık. Görüyoruz ki oluşan enflasyonu çözmek ve onu tekrar düzene koymak ancak çok ağır bedellerle olabiliyor. Ve bu ağır bedellerin en büyüğünü de maalesef sanayi sektörü ödüyor” dedi. Sanayiciler olarak enfl asyon noktasındaki hassasiyeti ve enflasyona dönük katkıyı fazlasıyla yaptıklarına işaret eden Bahçıvan, “Bu büyük katkıyı verirken görüyoruz ki en büyük ve hak etmediğimiz bir bedeli de bizler ödüyoruz. Bunun ileriki süreçte imalat sanayinin üretim gücünü, üretim kabiliyetini azaltarak mal arzının kesilmesine yol açmasından endişe ediyoruz. Çünkü eğer önlem almazsak, bir süre düşen üretim, kapanan tesisler, Türkiye’nin üretim kabiliyetinin düşmesi imalat endeksinde de (enflasyon) tekrar bir artıya bizi döndürebilir” ifadelerini kullandı.
Bu dönemde sanayi hayati önemde
İSO 500 verilerinin Türkiye’nin üretimden uzaklaşan bir döngünün içine girme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu gerçeğini net bir şekilde gösterdiğinin altını çizen Bahçıvan, “Bunu kırmak, tersine çevirmek elimizde. Bu görev ise sadece sanayicilerin değil herkesin görevi olmalı. Çünkü sanayi sektörü ve üretim, küresel gerilimlerin ve korumacılığın alabildiğine yükseldiği bu dönemde ülkemiz için hayati önemdedir. Türkiye üretimden daha fazla uzaklaşma döngüsüne girmeden teknolojiye ve ihracata dayalı nitelikli üretim anlayışıyla rekabetçi kaliteli ve sürdürülebilir bir büyümeyi ve refahı en önemli stratejik hedef olarak ortaya koymalıdır. Diğer yandan jeopolitik gerilimlerin dört bir yanımızı sardığı bu coğrafyada gelişmiş bir sanayi altyapısının, ülkemizin her yönden savunması açısından da hayati önemde olduğunu unutmayalım. İstanbul Sanayi Odası olarak, her zaman belirttiğimiz gibi tüketimden değil üretimden itibar kazanan bütünsel kalkınma perspektifi için daha çok çalışmamız gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.”