TÜSİAD’dan ‘enflasyon’ uyarısı: ‘Devlet her şeyi vatandaştan beklemesin!’

IMG_4102

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, enflasyonla mücadelede çalışanların ve iş dünyasının fedakarlık yaptığına işaret ederek, “Toplum, aynı fedakarlığı kamudan da görmek istiyor.” dedi. Bir önceki dönemin TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan da, kamunun halen yeterince tasarruf yapmadığına dikkat çekerek, “2025 bütçesinde deprem etkisini hariç tutsak bile kamu harcamalarında artış öngörülüyor. Yani enflasyonla mücadelede beklediğimiz katkıyı göremiyoruz” ifadelerini kullandı.

Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), kuruluşunun 20’nci yılı dolayısıyla Diyarbakır’da çok sayıda iş insanı ve STK temsilcilerinin katıldığı ‘Küresel Riskler ve Yerel Çözümler’ temalı bir zirve düzenledi. Bir önceki TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı olan Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, zirvede ‘İkinci Yüzyılda Kalkınmanın Dinamikleri’ başlıklı oturumda yaptığı konuşmada güncel ekonomik görünüme ilişkin kritik açıklamalarda bulundu.

“Ülkemizin hangi bölgesinden gelirsek gelelim hangi sektörde faaliyette bulunursak bulunalım hepimiz güncel ekonomik koşullardan ziyadesiyle etkileniyoruz” diyen Özilhan, geçtiğimiz yıllarda makroekonomik istikrarın ortadan kalkmış olmasının, iş hayatına müthiş bir belirsizlik yüklediğini kaydetti. Özilhan, “Ekonomimiz makro dengeleri sağlamak doğrultusunda önemli bir mesafe aldı. Biz de rahat bir nefes aldık. Fakat daha gidecek yolumuz var. Bugün uygulanmakta olan makro istikrar politikaları doğru olmakla birlikte, dünya ekonomisindeki gelişmeleri düşündüğümüzde yeterli değil” diye konuştu.

“Sağlıklı ekonominin birinci şartı üretim”

Esas düzlüğe ulaşmak için önce enflasyonu yenmek gerektiğine işaret eden Özilhan, “Enflasyonun hızla yükselmesi kolaydır. Birkaç hata bu süreci tetikler. Ama bir kez çıktıktan sonra düşürülmesi zordur. Hiç hata affetmez. Süreç vakit alır. Enflasyonla mücadele zahmetlidir, maliyetlidir. Maliyet toplumun geneline yayılır. Çalışanıyla, işvereniyle tüm ekonomi bu sürecin zorluklarını yaşar. Yıl sonundayız. Hepimiz yeni yılın planlamasını yapıyoruz. Planlarımızı alışık olduğumuzdan daha düşük bir büyümeye göre yapıyoruz. Buna karşılık, hepimiz enflasyonla mücadeledeki kararlı duruşu destekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Sağlıklı bir ekonominin birinci şartının üretim olduğunu kaydeden Özilhan, şöyle devam etti: “Eğer enflasyonla mücadelede kalıcı başarı hedefliyorsak sanayi üretiminin, tarım ve hayvancılık üretiminin ve hizmet sektörlerinin üretiminin koşullarını iyileştirmek gerekir. Aksi halde enflasyon bir süre için düşse de sonra yeniden yükselişe geçer. Nitekim 50 yıldır olan da bu. Ekonominin verimliliğini artıracak yapısal reformlar olmadan enflasyonla kalıcı mücadele eksik kalır. Yapısal reformlar dediğimiz alanda uzunca bir süredir pek adım atamadık. Makroekonomik istikrarsızlık bizi para ve finans politikalarına sıkıştırdı. Yapısal ayak eksik kalınca enflasyonla mücadelede de kalıcı başarıyı sağlayamadık.”

“Bütçe büyüklükleri hedeflerin üzerinde”

2025 bütçe görüşmelerinin devam ettiğini kaydeden Özilhan, “Bütçe büyüklükleri enflasyon hedeflerinin üzerinde. Hem bütçe harcamaları artıyor hem bütçe gelirleri, yani vergiler. Vergi oranları yükseltilince bu durum fiyatlara yansıyor ve yine enflasyona yol açıyor. Vergi oranlarını yükseltmeden önce kayıtdışı ile mücadele edilmeli ve vergi tabanı genişletilmeli. Toplanan vergilerin nerelere harcandığı da önemli. 2025 bütçesinde deprem etkisini hariç tutsak bile kamu harcamalarında artış öngörülüyor. Yani enflasyonla mücadelede beklediğimiz katkıyı göremiyoruz. Kamu harcamalarında nerelerde kesinti yapabiliriz ve kamu tasarruflarını nasıl artırabiliriz? Bu konuyu yeteri kadar tartışmıyoruz. Çok ciddi bir kamu harcama reformuna ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

 “Kamu istihdamı sosyal politika değildir”

2007’den 2019’a kadar geçen 12 yılda kamu personeli sayısının 871 bin kişi arttığını, son dört yılda ise artışın 2,3 milyon olduğunu dile getiren Özilhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kamu istihdamının gayesi kamu hizmetinin miktarını ve kalitesini artırmak olmalı. Kamu istihdamındaki artış hizmet kalitesine yansımalı. Toplum bunu hissetmeli. Aksi halde amaçlar ve araçlar arasında bir uyumsuzluk var demektir. Kamu istihdamı sosyal politika değildir. Türkiye tabi ki bir sosyal devlettir. Vatandaşlarının temel ihtiyaçlarının karşılanması için çalışır. Yoksullukla aktif olarak mücadele eder. Dezavantajlı gruplara yönelik özel programlar yürütür. Vatandaşlarının insanca bir yaşam sürdürmeleri için destekleme mekanizmaları uygular. Sosyal yardımla ihtiyaç sahibi olanlara uzanır. Ama bunun yolu kamu istihdamını artırmak değildir. Kamu hizmetlerini amaçlar ve etkinlik açısından gözden geçirmeliyiz. Ülkemizin kaynakları sınırlı.”

İhracatın rekabet gücü, TL’nin değerini düşürerek artmaz”

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, enflasyonun doğru para politikası ile aşağı inmeye başladığını, ancak hala yüksek seyrini koruduğunu vurgularken, “Önümüzde hala meşakkatli bir süreç var” dedi. TL’deki değerlenmenin, bazı iş kolları üzerinde yarattığı baskının farkında olduklarını dile getiren Turan, “Önümüzdeki dönemde, doların Euro karşısında değer kazanması, ithalatta doların, ihracatta Euro’nun ağırlık taşıdığı ülkemizde, ihracatçı üzerindeki baskıyı daha da artırabilecek. Bazı mücadeleler ancak uzun dönemli bir strateji ile kazanılabilir. İhracatımızın rekabet gücünü TL’nin değerini düşürerek değil, üretim yapımızı değiştirerek, verimliliğimizi artırarak, teknolojiyi daha fazla kullanarak sağlayabiliriz. Teknolojinin her gün değiştiği, otonom cihazların ve yapay zekanın uygulama alanının her gün genişlediği bir dünyada, ucuz işçilik ile rekabet devri kapanacak, beceriler ve nitelikli işgücü üzerinden rekabet devri başlayacak. Küresel tedarik zincirlerinde maliyetin değil, ekonomik güvenlik endişelerinin ağırlığının arttığı bir dünyada, rekabetçiliğimizi TL’nin değerinin düşüklüğü değil, güvenilir ve öngörülebilir bir ülke olmamız belirleyecek.”

“20 saatte gündem değişiyor, 20 yılda bir şey değişmiyor!”

TÜRKONFED Başkanı Süleyman Sönmez, Türkiye’nin yoğun bir makroekonomik istikrarsızlık dönemini geride bırakmanın sancılarını yaşadığını söyledi.

“Enflasyonla mücadelenin zor olacağını ve zaman alacağını biliyorduk ama süreç uzadıkça üzerimizdeki stres birikmeye başladı” diyen Sönmez, “Bu konuda elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız da. Ancak enflasyonda kalıcı düşüş, tüketimin baskılanması ile değil, üretimin artması ile sağlanır. Bunun için reel sektörün ve KOBİ’lerin finansmana erişim sorununun hafifletilmesi ve böylece yatırım ve işletme sermayesi ihtiyacının zorlanmadan karşılanabilmesi gerekiyor” dedi.

Bundan 20 yıl sonra yapılacak zirveyi, yeşil ve dijital dönüşümü gerçekleştirip orta gelir tuzağından çıkmış bir Türkiye’de yapmak istediklerini söyleyen Sönmez, şöyle devam etti:

“Sosyal, laik ve demokratik hukuk devletini yeniden inşa etmiş; güçler ayrılığını, denge ve denetleme mekanizmalarını yerli yerine oturtmuş; yargının tam bağımsızlığını tesis etmiş, hukukun üstünlüğüne inancı artırmış, toplumsal dönüşümü başarmış, kişi başı gelirini 15 bin doların üzerine çıkartmış bir Türkiye’nin aslında hiç de hayal olmadığını biliyoruz. Bundan yaklaşık 10 sene önce bu hayale elimizi uzatsak dokunacak kadar yaklaşmıştık. Lakin Türkiye enteresan bir ülke. 20 saatte ülke gündemi tamamen değişiyor ama 20 yılda değişen bir şey olmuyor. Biz 20 yıldır aynı vicdani sorumluluğu duyuyoruz. Bundan sonra elimizden geleni yapmaya hazırız.”

Exit mobile version