ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte dünyada ticaret savaşlarının da fitili ateşlendi. Kanada, AB, İngiltere, Meksika gibi ülkelere uygulanan vergiler gündemden düşmüyor. Türkiye ile ilişkilerde ise ‘tatlı-sert’ yorumları yapılıyor. Peki, Türk iş dünyası ikinci Trump dönemi hakkında ne düşünüyor?
ABD’de başkanlık koltuğuna ikinci kez oturan Donald Trump göreve başladığı günden bu yana aldığı kararlar ve vergileri ile gündemden düşmüyor. Vergileri artırması pek çok ülke ile ilişkileri daha da karmaşık hale getirirken Meksika, Kanada ve Çin’den gelen misillemeler diğer pek çok ülkeyi de endişelendiriyor. Trump, bugüne kadar Türkiye ile ilgili ise henüz sert bir açıklamada bulunmadı.
Trump’ın ilk dönemi Türkiye açısından çalkantılıydı
Başkan Trump, 2017-2021 yılları arasındaki ilk döneminde Türkiye’nin ABD’ye çelik ve alüminyum ihracatına yönelik gümrük vergilerini iki katına çıkarmış ayrıca görevinin son günlerinde Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı’nı (SSB) da CAATSA yaptırımları ile hedef almıştı. Trump ayrıca Rahip Brunson krizinin ardından Türkiye’ye gönderdiği sert mektup ve arkasından gelen kur kriziyle de hatırlanıyor. Trump’ın ilk Başkanlık döneminde Türkiye ile tatlı-sert diyebileceğimiz bir ilişki geliştirdiği biliniyor. Türk iş dünyası ikinci Trump dönemi hakkında Aposto’ya konuştu.
“Türkiye birçok sektörde üretim merkezi olabilir”
İkinci Trump dönemiyle ilgili görüşlerini paylaşan Garanti BBVA Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Akten, Trump yönetiminin yeni belirsizlikleri tetiklediğini ve anlık kararlar alınabildiği için ilave oynaklık yarattığını söyleyerek, “Tarifeler anlamında, Türkiye ile ABD arasındaki ticareti düşündüğümüzde, direkt bizi hedefleyebilecek bir atak beklemiyoruz. Önemli ticaret partnerimiz Avrupa olduğu için onlara uygulanabilecek tarifeler dolaylı olarak bizi etkileyebilir” ifadelerini kullandı.
“Bununla birlikte, değişen ticaret akımları, jeopolitik konumumuz gereği, Türkiye’nin dünya ticareti açısından önemini daha da artırabilir. Zira, Avrupa’nın savunma olarak kendini koruma, daha yenilikçi teknolojilere adapte olma ve bölgedeki rekabeti artırma ihtiyacı Türkiye için önemli fırsatlar sunuyor. Türkiye’nin mevcut bilgi birikimi seviyesi, çeşitli sektörlere yayılan üretim potansiyeli ve ihracata yönelik birçok sektörde gösterdiği uzmanlık yeni yatırım ve yakın coğrafyalara ihracatını artırma -nearshoring, friendshoring gibi- fırsatları sunabilir. Türkiye, Avrupa için savunma başta olmak üzere birçok sektörde üretim merkezi olabilir. Nitekim, Türkiye ekonomisi potansiyel büyüme oranı %4-4,5 ile ve ihracat çeşitlendirme stratejileriyle daha da artabilecek geniş bir sektörel üretim kapasitesine sahip olmasıyla akranlarına kıyasla öne çıkmaya devam ediyor.”
Trump 2.0 döneminde komşu ülkelerdeki jeopolitik çatışmaların olası bir şekilde istikrara kavuşmasının, ekonomilerin yeniden yapılanması ve inşası için yeni bir fırsat penceresi açarak Türkiye’nin bölgede aktif bir oyuncu olmasına olanak sağlayabileceğini söyleyen Akten, “Tüm bu gelişmeleri birlikte ele aldığımızda, ticaret akımlarına dair kısa vadede bizi olumsuz etkileyebilecek gelişmeler olsa da; orta-uzun vadede riskleri lehimize çevirebileceğimiz gelişmeler olabilir” dedi.
“Bununla birlikte, Trump’ın tarifeleri siyasi kaldıraç haline getirdiğini ve araç olarak kullandığını da görüyoruz. Dolayısıyla, Meksika ve Kanada örneğinde gördüğümüz üzere, derinleşen yıkıcı tedbirlerin çok uzun süre devam etmesini de beklemiyoruz. Sonuç olarak, küresel büyüme ılımlı büyüme trendini devam ettirebilir, ilk enflasyonist etkiler zaman içinde azaldıkça küresel faizler belki 2009 finansal kriz öncesi seviyelere kıyasla yukarıda kalacak olsa da, orta vadede denge faiz seviyesine doğru yakınsayabilir.”
“ABD’ye ihracatımız 16-17 milyar dolar seviyesinde”
Gümrük vergilerine ilişkin riskleri değerlendiren Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe, ABD’ye yapılan ihracatın hem ABD’nin toplam ithalatının hem de Türkiye’den yapılan toplam ihracatın küçük bir kısmını oluşturduğunu söyleyerek, “Son beş yılda ortalama 3 trilyon dolar ithalat yapmış bir ülkeden bahsediyoruz. Bizim ihracatımız ise 16-17 milyar dolar seviyesinde. ABD’nin ithalatında %1’e bile denk değil bu oran. ABD’nin ithalatında %1 payı yakalayabilirsek 30 milyar dolar ihracat yapmış oluyoruz” ifadelerini kullandı.
ABD’ye yapılan ihracatı artırarak potansiyellerini gerçekleştirmeyi hedeflediklerini ve bu amaçla yakın zamanda çeşitli ziyaretlerde bulunacaklarını da ifade eden Gültepe, şöyle konuştu.
“Amacımız da bu potansiyelimizi gerçekleştirmek. Bu doğrultuda, 12-15 Mayıs tarihlerinde tüm sektörleri kapsayan bir Los Angeles ticaret heyeti düzenleyeceğiz. Buradan bir kez daha tüm firmalarımızı ticaret heyetlerimize davetimi yinelemek arzusundayım.”
Türkiye’den ABD’ye ihracat yapan sektörlerle ilgili de bilgi veren Gültepe, 2024 yılında ABD’ye toplam 16,4 milyar USD’lik ihracat yaptıklarına dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Kimyevi maddeler, otomotiv endüstrisi, hazır giyim ve konfeksiyon, halı sektörleri ihracatımızın üçte birini oluştururken, elektrik ve elektronik, mücevher, makine ve aksamları, çimento cam seramik ve toprak ürünleri sektörlerinde toplam ihracatımız 3 milyar doların altında seyrediyor. İhracatımızın çeşitlendirilmesi için bu sektörlerde ihracatımızın yükselmesini kısa vadeli bir hedef olarak söyleyebilirim.”
“Gümrük tarifeleri belki bize mukayeseli üstünlük getirebilir”
Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Nazmi Erten, Trump’ın henüz Türkiye’yle olan ticari ilişkilere yönelik hiçbir eylemde bulunmadığına dikkat çekerek, “Bu belki olumlu bir durum ancak bizim ABD ile olan ticaret hacmimizi dikkate aldığımızda anlaşılır bir durum. Bu bize gümrük tarifeleri ile cezalandırmaya çalıştığı birçok ülkeye karşı mukayeseli bir üstünlük getirebilir ancak ölçek ekonomisi, yüksek lojistik maliyetleri ve genel olarak katma değerli ürün ihracatı çok kısıtlı olan ve bu nedenle rekabette fiyat avantajı yaratmakta zorlanan ihracatçımız açısından pek de manalı olmayabilir” ifadelerini kullandı.
Trump’ın Türkiye’ye karşı yarattığı en büyük risklerin, Türkiye’nin jeopolitik konumu ve coğrafyasından kaynaklandığını düşündüğünü söyleyen Erten, şöyle konuştu:
“Beni diğer taraftan ciddi olarak endişelendiren husus ise Türkiye’nin jeopolitik konumu, bu coğrafyada yaşananlar ve yaşanacaklar sebebiyle Trump’ın bizimle ters düşmesi ve bu durumu ekonomik yaptırımlara evirme riski. Rahip Brunson vakası ve bize yaşatılan en büyük piyasa darbesini hatırlayın. Sonuç olarak ben Trump 2.0’ın Türk iş insanı açısından bir fırsat oluşturduğu konusunda henüz iyimser olamıyorum. Umarım yanılırım.”
“Türkiye kilit bir üretim merkezi haline gelebilir”
Ulukartal Holding İcra Kurulu Başkanı Mert Ünsal, ABD ile Türkiye arasında belirlenen 100 milyar USD’lik ortak ticaret hacmi hedefine dikkat çekerek, ikinci Trump döneminde özellikle enerji, savunma ve teknoloji alanlarında işbirliğinin artırılabileceğini söyledi. İhracatçılar içinse ilk dönemde olduğu gibi ikinci dönemde de risklerin bulunduğunu söyleyen Ünsal, “Trump’ın korumacı ticaret politikaları ve gümrük tarifelerindeki olası artışlar, Türk ihracatçıları için muhtemelen risk oluşturabilir. Özellikle çelik ve tekstil sektörlerinde ek vergiler veya kısıtlamalar gündeme gelebilir” dedi.
Trump’ın AB ve Çin ile ticaret savaşını derinleştirmesi durumunda bu risklerin fırsata da dönüşebileceğini belirten Ünsal, “Türkiye, bu süreçte tedarik zincirlerinde kilit bir üretim merkezi haline de gelebilir. Bu bağlamda, Türk iş dünyasının ABD ile olan ekonomik ilişkilerinde pozisyonunu güçlendirmek için stratejik hamleler yapması gerekecektir” dedi.
“Trump’ın ikinci başkanlık döneminde Türk iş dünyasının, ABD ile ticari ilişkilerde fırsatları değerlendirebilmesi için esnek ve proaktif stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Korumacı politikaların olası etkilerine karşı hazırlıklı olmak, alternatif pazar arayışlarını sürdürmek ve küresel siyasi dengeleri doğru analiz etmek, bu dönemde başarıyı belirleyecek unsurlar arasında yer alacak.”
“Bu kez işbirliği fırsatları öne çıkıyor”
Ünlü Portföy Genel Müdürü Semih Kara ise Türk iş dünyasının yeni sürecin ekonomi üzerindeki etkilerini ticaret, üretim ve enerji gibi çeşitli boyutlarla değerlendirdiğini söyleyerek, “İlk başkanlık döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinde ekonomik gerilimler yaşansa da bu kez ticaretin güçlenmesi için fırsatlar ortaya çıkıyor. Özellikle otomotiv ve tekstil gibi ihracata dayalı sektörler, bu gelişmelerden en çok etkilenecek alanlar arasında yer alıyor” ifadelerini kullandı.
“Kısa vadede, Türkiye ve ABD arasındaki görüşmelerde, eğer uzlaşma sağlanırsa, 100 milyar dolarlık ticaret hedefi ve CAATSA yaptırımlarının hafifletilmesi gündeme gelebilir. Otomotiv ve savunma sanayii gibi kritik sektörler, iş birliği fırsatlarına odaklanmış durumda.”
Trump’ın NATO ve Avrupa’ya yönelik tutumunun Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini geliştirmesi için bir fırsat yaratabileceğini de söyleyen Kara, “Türkiye’nin sanayi üretimi ve lojistik gücüyle Avrupa pazarında daha fazla yer edinmesini sağlayabilir. NATO’daki dengelerin değişmesi ise Türkiye’nin askeri ve savunma iş birliklerini Avrupa için daha değerli kılabilir. Türkiye’nin bu süreçte Avrupa ile bağlarını güçlendirmesi, ekonomik büyümeyi hızlandırırken siyasi diyaloğu da yeni bir seviyeye taşıyabilir” dedi.
Enerji politikaları açısından da Türkiye için olumlu bir tablonun öne çıktığını söyleyen Kara, şöyle konuştu:
“Trump’ın petrol ve gaz üretimini artırma planları, küresel enerji fiyatlarını düşürebilir. Enerji ithalatına bağımlı Türkiye’de sanayi sektörü – özellikle kimya ve imalat sektörleri – bu durumdan maliyet avantajı sağlayabilir. Bu da enflasyon üzerindeki baskıyı hafifletebilir.”