Murat Ülker-Ali Koç söyleşisi: Başarısızlık öğrenme sürecinin parçası

IMG_2262

İş insanı Murat Ülker, Ali Koç’la söyleşti. Koç, başarı konusunda “Umudunuzu kaybetmeyin ve kendinizi geliştirin. Özel yeteneklerinizi keşfedin, yeni şeyler denemekten korkmayın, başarısız olmanın öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu unutmayın” dedi.

Ülker, kendi sitesinde yayınladığı söyleşide Ali Koç’a iş, aile, Fenerbahçe ve başarı hakkında birçok soru sordu.

Koç’un yanıtlarından öne çıkanlar şunlar:

*Hayat, keşke diyecek kadar uzun değil. Fenerbahçe için yaptıklarımdan bir gün pişmanlık duymadım. Allah bana Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlık makamını nasip etti; bu makamda oturuyorsanız ‘keşke’ değil ‘iyi ki’ dersiniz.

*Fenerbahçe Başkanı iseniz, zaten futbolun içine sonuna kadar girmek zorundasınız. Bu konuda pişmanlığım değil, üzgünlüğüm var. Üzgünüm; zira Türk futbol iklimi ne yazık ki hem daha kötüye gidiyor hem de kutuplaşan bir toplumun daha da kutuplaşmasına sebep oluyor. Üzgünüm, çünkü başkanlık dönemimde göz göre göre pervasızca Fenerbahçe’nin hakkı yendi. Türk futbolundaki adaletsizlik ve haksız rekabetin boyutu artık herkes için aşikar. Fenerbahçe başkanlığı bana hem pek çok şey kattı hem de pek çok şeye mal oldu, detayları bu röportaja sığmaz!

*Futbolda başarı olmadığı zaman ne yazık ki diğer branşlardaki başarımız yeterince değer görmüyor. Diğer bir deyişle, hiçbir branşta olmayan, olimpiyatlara çok sınırlı katkı sağlayan bir kulüp futbolda başarı sağladığı zaman çok başarılı kabul edilebiliyor. Kısacası, ülkemizde futbolda başarılı iseniz yeterli oluyor.

*Aslında, futbolumuzdaki son beş ve 10 sezon istatistiklerine baktığınız zaman Fenerbahçe gayet başarılı ve bu istatistiklere rağmen şampiyonluğu yoksa işte bu durum bahsettiğim haksız rekabetin diz boyu olduğu futbol iklimimizden kaynaklanıyor.

*Futbol dünyası iş dünyasına nazaran çok daha dinamik ve günlük anlamda değişken. Bununla beraber ülke nüfusunun çoğunluğunun ilgi ve dolayısıyla takibinde olduğu için büyük taraftar kitlelerine sahip kulüplerin başkanları ve yöneticileri siyasette bile görülmeyen bir baskı altındadır.

*Milyonlarla ifade edilecek eşsiz bir taraftar gücüne sahip olmanın büyük avantajları olmakla beraber yanında çok büyük sorumluluklar barındırmaktadır. Yani şirketler sadece hissedarlarına hesap verirken bizler milyonlara hesap veriyoruz.

*Türkiye’de kulüplerin daha iyi yönetilmesi konusunda ise meseleyi sadece kulüpler olarak değerlendirmek bize hata yaptırır. Ülkemizde topyekün bir spor yapılanması yapmak gerektiği kanaatindeyim, liyakat bu anlamda parolamız olmalı.

*Bağımsız federasyonlar, bağımsız yöneticiler ve en önemlisi sporun içinden gelen kişilerin görevlendirilmesi ve sabırla istenilen kurumsal seviyelere ulaşılabilmesi hedeflenmeli. Bu hedefe ulaşmak için devletimizin de işin içinde olacağı 10 yıllık bir yol haritası belirlenmeli ve sabırla uygulanmalı.

*Biz, evet, sizin de söylediğiniz gibi birbirine ve geleneklerine bağlı olarak yaşamaya devam eden bir aileyiz. Dünya değişiyor, dünya değiştikçe insanlar da değişiyor. Değişim hepimiz için kaçınılmaz bir unsur fakat değişirken kültürel ve geleneksel erozyona uğramamak hepimiz için temel ilkeler olmalı.

*Yeni kuşak elindeki bir telefonla, tabletle ya da bilgisayar aracılığıyla tüm dünya kültürlerini tanıma imkanına sahip. Bu büyük bir zenginlik olduğu kadar kontrol edilmediği takdirde kişiyi kendi kültüründen uzaklaştırması mümkün olan bir tehlike.

*Kendinize bir yol gösterici arıyorsanız o yolu Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden giderek bulabilirsiniz. Umudunuzu kaybetmeyin ve kendinizi geliştirin. Özel yeteneklerinizi keşfedin yeni şeyler denemekten korkmayın, başarısız olmanın öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu unutmayın.

*Genç arkadaşlarımız çok yetenekliler, öğrenmeye çok açıklar, teknolojinin kalbinde doğup büyümüş bizden çok farklı bir nesille karşı karşıyayız.

*Bizim jenerasyonumuzda, bir işe girip, o işi iyi öğrenip o alanda önce uzmanlaşmayı ve sonra o işin yöneticisi olmayı beklerdik. Daha sebatkar bir nesil olduğumuzu söyleyebilirim. Onlar aynı yerde uzun süre çalışmak istemiyor, önce bir yerde başlayıp, sonra başka bir yerde farklı tecrübeler edinmeyi, bir süre sonra yine yer değiştirmeyi ve farklı görevlerde bulunmayı istiyor.

*Her şeyin bu kadar hızlı olduğu, değişim ve dönüşümün her geçen gün arttığı bir dünyaya gözlerini açan bir nesilden söz ediyoruz, bu açıdan ben onları haklı buluyorum. Gençlerin ihtiyaç ve beklentilerini doğru anlamak, onlara gerekli imkan ve fırsatları yaratmak kurumların ve liderlerin her zaman ana odak alanlarından biri olmalı.

Exit mobile version